Neutec Teknoloji. Blogger tarafından desteklenmektedir.

TRENDING NOW

Her doğan bebeğin 2 yaşına gelene kadar düzenli olarak anne sütü alması gerekiyor. Bağışıklık sistemini güçlendiren anne sütü bebeği çeşitli sağlık sorunlarına karşı da korumaya yardımcı oluyor. Tıbbi olarak annenin emzirmesine engel bir hastalık olmadığı sürece bebeklerin 2 yaşına kadar emzirilmesi gerekiyor. Ancak doğumundan itibaren bebeğin emzirilmesi ne kadar sağlıklı ise; 2 yaşından itibaren emzirmenin kesilerek normal bir beslenme sürecine girilmesi de bir o kadar önem taşıyor. 

Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Reyhan Erol, annelere emzirmeyi kesecek tüyolarda bulundu.

• Kararlı olun
Eğer bebek sütten kesilmeye karar verildiyse, uygulamaya hemen başlamak gerekiyor. Bebeğin sütten kesildiğinde anneden uzaklaşacağı gibi doğruluğu olmayan şüphelerden uzak durması önem taşıyor. Bu nedenle annelerin gönül rahatlığıyla kararlı olarak bu sürece girmesi gerekiyor. Anne ile birlikte yakınların da aynı kararlılıkta olması gerekiyor. Bebek ağlıyor diye kısa bir süre sonra tekrar emzirmeye başlamak, her seferinde sürece tekrar başlamaya yol açıyor.

• Emzirme sıklığını azaltın
Bebeklerin sütten kesilmesine karar verildikten sonra öncelikle gündüzleri, daha sonra da geceleri emzirme sıklığının azaltılması gerekiyor. Gündüzleri emzirmenin yerine ara öğün koyulabiliyor, ancak geceleri emzirme sayısını azaltmak daha çok daha zor oluyor. Bu nedenle emzirme sıklığının azaltılması kolaylaşıyor. Bebek süt içmek istediğinde dikkatini başka objelere çekmek, emzirme yerini değiştirmek gibi birtakım değişiklikler yapılması öneriliyor.

• Emzirme süresini kısaltın
Sütü bir anda değil; emzirme süresini kısaltarak yavaş yavaş kesmek önem taşıyor. Süreleri kısaltmaya başladıktan sonra öğünün yaşa uygun ek besinle tamamlanması, bebeğin başka besinlere alışma sürecini de hızlandırıyor.

• Yardım alın
Gece emzirmeyi kesmek, çoğu bebek ve tabi ki aile için zor oluyor. Gece emzirme sıklığı azaltılırken eş veya bakımıyla ilgilenen bir kişiden bebeğin sakinleştirilmesi konusunda yardım alınması önem taşıyor. Emzirmenin, sakinleştirme, uykuya geçiş aracı veya emzik olarak kullanılması kesinlikle önerilmiyor.

Ek Gıdalarda 3 Gün Bekleme Kuralı!

Ek gıdalara başlarken, her bir yeni gıdanın 3 gün ara ile verilmesi gerekiyor. Bu 3 gün içerisinde yeni gıdanın bebekteki etkisi, alerjik reaksiyon yapıp yapmadığı izleniyor. Bu süreçte hırıltı, öksürük, sık tekrarlayan kusma, ishal, tüm vücutta döküntü gibi durumlar gözlenirse, son verilen besinin bebeğin diyetinden çıkarılması öneriliyor.

7'nci Aydan İtibaren Armut, Kavun ve Karpuz Verilebilir

Dr. Reyhan Erol, bebeklerin tüketmesi gereken meyve ve sebzeler için en uygun zamanları şu sözlerle açıklıyor: “Bebeklere ilk olarak elma, muz veya şeftali verilebilir. 7. aydan itibaren listeye kayısı, armut, karpuz ve kavun eklenebilir. Ancak karpuz ve kavun gaz şikayetine yol açabilir. 8. aydan itibaren şeker eklememek kaydıyla hazırlanan meyve püreleri, üzüm suyu, mandalina ve portakal suları ile sulandırılabilir. 9. aydan itibaren ise tropikal meyveler, ananas, kivi ve alerjik olma potansiyeli yüksek besinler denenebilir.”

Bebeğin 1 öğününde meyve pürelerinin yoğurt ile verilebileceğini ifade eden Dr. Reyhan Erol, ileride biberon çürükleri yaşama riskine karşı da biberonla meyve suyu verilmesini kesinlikle önermiyor. Ayrıca, verilen tüm meyvelerin cam rendede rendelenmesine özen göstermek gerekiyor.

Sebzelere Kabak ve Havuç ile Başlayın

Bebeğe verilecek sebzeler arasında önceliği kabak, patates ve havuca vermek gerekiyor. 8.ayından itibaren semizotu, kereviz, pırasa ve brokoli denenebiliyor. Sebze püresine et suyu eklenebileceğini söyleyen Dr. Reyhan Erol, domates ve soğanı da 9'uncu aydan sonra yedirmek gerektiğini ifade ediyor.

Tatil hepimiz için eğlenmek, dinlenmek, rahatlamak ve keyifli zaman geçirmektir. Yazın gelmesi ve okulların kapanmasıyla çocukların stresli ve yorucu eğitimlerini bitirip tatil yapmak istemeleri bir ihtiyaçtır. 

Karnede düşük notlar olsa bile çocukların tatilde dinlenmesi ve eğlenmesi gerektiğini söyleyen Liv Hospital Çocuk Gelişimi Uzmanı İlknur Güven "Başarısız olduğu dersleri sürekli çocuğunuza hatırlatıp, tatilden mahrum ederek onun keyif alacağı zamanını zehir etmeyin. Bunun yerine çocuğunuzla birlikte akademik başarısını arttırmak için çalışma programı hazırlayabilirsiniz.

Çocuğun gelişimsel ve akademik durumuna göre tatilde olduğunu göz önünde tutarak oyun oynamaya uzun süre zaman ayırmanız gerekir. Öğrenme sadece masa başında soru çözerek olmaz. Çocuklar oyun oynayarak öğrenir. Bu nedenle çocuğunuza oynayarak öğreneceği etkinlikler seçebilirsiniz" diyor. Çocuk Gelişimi Uzmanı İlknur Güven ailelere tatil aktiviteleri için önerilerde bulundu.

Öğrenme yalnızca masa başında olmaz

• Aile içi ilişkileri güçlendirmesi ve çocuklarıyla birlikte kaliteli zaman geçirmesi açısından çalışan anne-babalar için tatil bulunmaz bir fırsattır. Tüm ailenin oynayabileceği oyunlar oynanabilir.

•Çocuğunuzla birlikte eğlenceli aktiviteleri deneyebilirsiniz. Mesela bisiklete binme, uçurtma uçurma, şehirde günübirlik turlar, top oynama, yürüyüş yapma, balık tutma, yüzme, akran gruplarının olduğu akraba ziyaretlerine gitme, piknik, müze ve ören yerlerine geziye gitme, tiyatro ve konsere gitme gibi etkinlikler düzenleyebilirsiniz.

•Çocuklar önce anne babalarını model alır. Eğer siz eve geldiğinizde televizyon seyredip internet ve bilgisayar oyunlarını çok oynayıp kitap okumazsanız, çocuğunuzdan da tam tersi davranışların yapmasını beklemeyin. Çocuğunuzun kitap okumasını istiyorsanız birlikte kitapçıya gidin ve herkes kendine uygun olan kitabı alarak birlikte okuma saati yapabilirsiniz. Okuduğunuz sayfaları birbirinize anlatabilirsiniz.

•Evde boş kalan çocuk yapacak bir şey bulamayınca televizyon seyretmek, bilgisayar veya interneti kullanmak isteyecektir. Bilgisayar ve televizyon başında günlük en fazla 2 saatten kalınması konusunda sözleşme yapabilirsiniz.

•Evde olduğu saatlerde sıkılmaması için çocuğunuzun yaşına ve gelişimine uygun olarak ev sorumlulukları verebilirsiniz. Birlikte yemek, pasta veya börek pişirebilirsiniz. Bu onların hem büyüdüklerini hem de evde bir birey olarak yer aldıklarını pekiştirir.

Uzmanlar, mide içeriğinin yemek borusuna aralıklı ve sürekli geçişi ile ağrı, yutma güçlüğü gibi belirtiler veren reflü hastalığını önlemek için süt içilmesini öneriyor. 

Reflünün ana nedeninin obezite ve düzensiz beslenme olduğunu belirten uzmanlar, günde 2 bardak süt ile sağlanan dengeli beslenmenin ileriki yaşlardaki reflü riskini azaltacağını vurguluyor. Türkiye'deki genel nüfusun %3 kadarını etkileyen reflü hastalığı, yaşam kalitesinde azalma ve hatta gelişme geriliği, beslenme veya uyku problemi, kronik solunum hastalığı, kanama ve apne gibi sorunlara neden oluyor.

Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, "Son yıllarda mide enfeksiyonu ve reflü hastalığı arasındaki ilişkiyi inceleyen farklı araştırmalar olduğunu bildirerek şu bilgileri verdi: araştırma sonuçlarında süt tüketiminin, midedeki enfeksiyonun aktivitesini azalttığı, mide mukozasını da düzenleyerek hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasını engellediği belirtilmiştir.

Yapılan bir çalışmada sütün midede koruyucu bir faktör olan müsin üretimini arttırarak mide hasarına karşı koruyucu bir etki gösterdiği gösterilmiştir. Bir başka araştırmada fermente süt ürünlerinin içerdikleri faydalı mikroorganizmalar sayesinde reflü semptomlarının sıklığında azalma görüldüğü saptanmıştır." İnanç, araştırma sonuçları dikkate alındığında reflü problemi olan kişilerin az miktarlardan başlayıp miktarı artırarak süt içmelerinin reflü bulgularının geçmesinde veya azalmasında yararlı olacağını belirtti.

İnanç, "2015 yılında Food and Health dergisinde yayınlanan çalışmada, yaşları 12-80 yaş arasında ve düzenli mide barsak şikayetleri olan 37 hasta, 4 hafta süre ile günde 1 çay bardağı (100 ml/gün) süt tüketmiştir. Hastaların bulgularında süt tüketiminden sonra başlangıca göre anlamlı iyileşme saptanmıştır. Süt içerdiği protein ve zengin bir fosfor kaynağı olması nedeniyle de reflü bulgularının azaltılmasında yardımcı olur" diye konuştu. İnanç, "Reflü problemi olanların ideal vücut ağırlıklarına ulaşmaları gerekir. Süt bu anlamda da kilo vermeye yardımcı etkisiyle son derece önemli bir besindir." bilgisini verdi.

Sık sık idrara mı çıkıyorsunuz ya da idrar kaçırma sorununuz mu var? Hipnozla bu problemden kolayca kurtulabilirsiniz. Üstelik hiçbir yan etkisi yok.

İdrar kaçırma, sık sık idrara çıkma sorunu, kişinin idrarını kendi isteği dışında ve mesanesini kontrol edememesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan, yaygın ve kişiye günlük hayatında sıkıntı veren bir problem. İdrar problemi kişinin genel yaşam kalitesini derinden etkileyebilir. Bu problemden muzdarip çoğu kişi utandıkları için tıbbi yardım almaktan çekinirler.

Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, idrar sorunu yaşayanlara hipnozu öneriyor. Psikolog Başkak, "Hipnoz size sadece idrar kaçırma probleminden kurtulmanız için yardımcı olmayacak, aynı zamanda bu problemin beraberinde getirdiği duygusal ve psikolojik sıkıntılarla da baş edebileceksiniz" diyor.

Peki, hipnoz idrar probleminizin çözümünde size nasıl yardımcı olacak? Psikolog Başkak'ın verdiği bilgilere göre, hedef mesane kontrolünü sağlamak. Hipnoz, bilinçaltı düzeyde sorunların kaynağına inip, problemi bilinçaltı düzeyde çözmenin etkili bir yöntemi... Birçok hipnoterapi tekniği ile kişinin idrar sıkıntısının sebepleri bertaraf edilir ve telkinlerle mesane kontrolü otomatik hale getirilir.

İdrar kaçırma probleminden hipnoz yardımıyla kurtulmuş çok sayıda insan olduğunu belirten Psikolog Başkak, bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar hakkında şu bilgileri verdi:

HİPNOZ İLAÇLARA GÖRE UZUN VADEDE DAHA ETKİLİ
"Halk arasında alt ıslatma veya gece işemesi olarak bilinen problemin çözümünde hipnoz tedavisinden faydalanılabilir. Yeni yapılan araştırmalarda, bilim insanları gece alt ıslatma probleminin tedavisinde neyin daha etkili olduğunu görmek için karşılaştırmalı bir çalışma yapmışlar ve iki gruba ayırdıkları hastalardan bir gruba ilaç vermişler. Diğer gruptaki hastalara ise gece işemelerini kontrol altına alabilmeleri için direkt hipnotik telkinler verilmiş.

Üç aylık aktif tedavi süresinin sona ermesinin ardından, altı aylık izleme süresi boyunca da hipnoterapi grubundaki hastalar her gün kendi kendine hipnoz yöntemini uygulamaya devam etmişler.

İlaçla tedavi edilen hastalardan yüzde 76'sının gece alt ıslatma problemi ortadan kalkarken (hepsininin yatakları kuru şekilde uyanmışlar), hipnotik yöntemlerle tedavi edilen hastalarda iyileşme oranı yüzde 72 olarak çıkmış. Dokuz aylık izleme süresinde, hipnoz tedavisi alan hastalardan yüzde 68'i hala tedaviye olumlu cevap verirken, ilaç tedavisi gören hastalarda bu durum yüzde 24'te kalmış.

Sonuç olarak bu araştırma kısa vadede alt ıslatma probleminin tedavisinde hipnozun ilaçlar kadar etkili olduğunu gösteriyor. Daha da önemlisi, hipnoz ilaçlara göre uzun vadede daha etkili bir tedavi imkanı sunuyor. O nedenle bu tedavi yönteminden faydalanmak gerekiyor. Üstelik idrar kaçırma tedavisinde hipnozdan faydalanmanın hiç yan etkisi olmaması gibi bir avantajı da var."

MÜDÜR BEY'İN ÇİŞ SORUNU HİPNOZLA ÇÖZÜLDÜ
"Hayatım zehir oldu. 1992'ten beri tuvalet sorunum var. Tuvaletten uzak duramam. Sabaha kadar deliksiz uyku uyuduğumu hatırlamıyorum. Bir gecede en az dört kez uyanıp tuvalete gitmek zorunda hissediyorum. Gündüz de öyle. Bir günde ortalama en az 12-14 kez tuvalete gitmeliyim. Çok doktora gittim, çok ilaç kullandım. Psikiyatristin verdiği ilaçlar biraz faydalı oldu ama tekrar eski halime döndüm. Hastanelerde sürünmekten, doktor doktor gezmekten ilaç kullanmaktan bıktım. Çaresi yok diyorlar. Eğer tuvalete gitmezsem idrar kaçıracağım, sürekli bir sıkışma durumu var. En yakın akrabamın evi bile olsa gider gitmez hemen tuvaletim geliyor ve söyleyemiyorum. Gittiğim misafirlik zehir oluyor. Hayatım idrar kaçırmamak için tuvalete gitmekten ibaret..."
Sık idrara çıkma rahatsızlığı nedeniyle günlük yaşamı, iş hayatı ve özel günleri kabusa dönen kamu kurumu müdürü toplumda binlerce kişinin yaşadığı sorunu işte bu sözlerle ifade ediyordu. 36 yaşındaki genç müdür, çareyi hipnozda buldu. Sorun 3 seansta çözüldü.

SEANS SIRASINDA ÇİŞ YAPTI
Psikolog Mehmet Başkak, kısaca M. olarak isimlendirdiği Müdür Bey'in sorununu çözmek için onu önce çocukluğuna döndürdü...

Köy çocuğu olan ve ömründe köyden çıkmayan küçük M., şehre halasına geliyor. Tam bir utangaçlık ve mahcubiyet, rahat hareket edememe sıkıntısı çekiyor. Ev bambaşka, eşyalar değişik, tuvalet evin içinde. Tuvaleti geliyor, müthiş sıkışıyor. Söyleyemiyor, utanıyor. Müthiş bir sıkışma duygusu. En sonunda eziyet çekerek tuttuğu tuvaletini kaçırıyor, altına yapıyor. Bu kez üzüntü, utanç, pişmanlık ...

Hipnoz seansında üç yaşına kadar gidildi ve üç yaşındaki M.'nin, bütün süreçlerdeki olumsuz duyguları sırayla, sabırla temizlendi. Gerekli değişim, gelişim telkinleri verildi.

36 yaşındaki M., üç yaşındaki M.'nin yanına çağrıldı... Küçük M.'nin içerisinde bulunduğu durum anlayışla karşılandı. Büyük M. tarafından, tuvalet eğitimi verildi. Köylünün, şehirlinin, büyüklerin, küçüklerin kısaca herkesin çişi geldiğinde tuvalete gitmenin doğal olduğu ikna edilerek anlatıldı. Küçük M., çişini söyledi, tuvaleti gösterdiler, yaptıktan sonra oynamaya gitti... İkinci seans için beş gün sonraya gün verildi.

1992'DE YAŞANANLAR
İkinci seansta ise 1992 yılında başlayan sorunun kaynağı ortaya çıkartıldı.

Hipnozla 1992 yılına, hadisenin başladığı güne gidildi. Çok sevip saygı duyduğu, idol olarak benimsediği bir ağabeyi bir tanıdığından bahsederken, onun sık sık tuvalete çıktığından, sonraki gelişmelerde onun ölümcül bir hastalığa yakalandığından bahsetmiş. Müthiş etkilenen M.'de aynı gece, idrar sıkışmaları başlamış. Hipnoz sırasında 1992 yılındaki olumsuz duygular çağrıldı ve tamamen bertaraf edildi.

Daha sonra sürekli idrarı sıkıştıran, rahat vermeyen gecesini gündüzünü tuvalet bekçiliğine çeviren duygular çağrıldı. Empati yapıldı, pozitif telkinlerle seans sonlandırıldı.

TUVALET KABUSU BİTTİ
Bir ay sonraya gün verilen Müdür Bey, seans günü geldiğinde her şeyin yolunda olduğunu söyledi: "Tamamen düzeldi, sadece ara sıra aklıma ya gene olursa düşüncesi geliyor. Bu düşünce de aklıma gelmezse, sorunu yüzde yüz aştım diyeceğim. Yoksa yıllardır ilk kez, normal insanlar gibi akşam uyuyup sabah kalkıyorum. Memlekete taziye için gittik, başkasının evinde üç gün kaldım ama daha önceden hayatımı zehir eden bir yandan sıkışma, bir yandan tuvalete gidememe sorununu asla yaşamadım. (Bu sıkışıp gidememe durumu sadece başkasının evinde oluyordu.) Ortalama iki saatte bir sıkışma ve idrar yapma gibi durumlar asla olmadı, kendime şaşırıyor ve telkinlerdeki gibi bu gelişmeyi gerçekleştirdiğim için kendimle gurur duyduğumu hissediyorum."
Bilinçaltı düzeyde gerçekleşen tuvalet eğitimi başarıyla sonuçlanınca seanslara son verildi. Hipnoz Uzmanı Başkak, Müdür Bey'in, idrar bekleme memurluğundan huzurlu günlere kavuştuğunu ve 2009 yılından beri sorun yaşamadığını söylüyor.

İDRAR KAÇIRMA RAHATSIZLIĞININ 3 FARKLI TÜRÜ VAR
İdrar kaçırma sorunu, kişinin idrarını kendi isteği dışında ve mesanesini kontrol edememesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan, yaygın ve kişiye günlük hayatında sıkıntı veren bir problemdir. İdrar kaçırma problemi kişinin genel yaşam kalitesini derinden etkileyebilir. Genellikle bu problemin kökeninde fiziki bir sorun yatar ve bu problemden muzdarip çoğu kişi utandıkları için tıbbi yardım almaktan çekinirler.

İdrar kaçırma rahatsızlığının 3 farklı türü vardır. Birinci gruptaki hastaların idrar kaçırma nedeni yeterince güçlü pelvik kaslara sahip olmamalarına bağlanır. Bu kişiler öksürmek, gülmek, hapşırmak, egzersiz yapmak gibi karın içi basıncını arttıran, dolayısıyla da mesane üzerindeki baskıyı çoğaltan hareketler yaptıklarında küçük miktarlarda idrar kaçırırlar.

İkinci gruptaki hastalarda aniden idrara çıkma isteği ortaya çıkar ve görünürde bir sebep yokken istemsiz olarak idrar kaçırırlar.

Üçüncü gruptaki hastalar ise idrara çıkmaları gerektiğinin farkındadırlar fakat sınırlı hareket imkanları vardır ve zamanında tuvalete yetişemedikleri için idrar kaçırırlar.

Kadın ve erkek ilişkileri yüzyıllardan beri tartışmalara neden olmuştur. Asırlardan beri tartışılan bu konu üzerine her iki tarafta birbirini anlamaya çalışıyor. İki cins arasındaki farklılıklar, beklentiler, hayal kırıklıkları üzerine tonlarca kitap, şiir ve makale yazılmıştır.

Temel fonksiyonlar açısından her ne kadar kadın ve erkek beyinleri birbirine benzese de bilim dünyasındaki araştırmalar göre erkek beyni analiz ve keşfe yönelik "sistematik" bir yol izler. Kadın beyni ise iletişim esnasından karşısındaki kişinin duygularını daha iyi anladığı için "empatik" bir beyin karakterine sahiptir. Reem Nöropsikiyatri Merkezi'nden Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.

Erkekler duygularını ifade ederken neden güçlük çekiyorlar
Erkeklerde duygusal tepkimeler, kadınların aksine beynin sadece sol yarım küresinde oluşuyor. Bu nedenle kadın erkek ilişkilerinde erkekler duygularını ifade etmekte zorluk çekiyorlar. Kadınlar ise konuşma esnasında hem sağ hem de sol beyin yarımkürelerini kullanırlar. Bu nedenle kadınlar bir olayı anlatırken anlatıma genellikle duygularını katarlar ve ayrıntı ifadeler kullanırlar.

Kadınların beyni daha komplekstir. Bu özellik sayesinde kadın bir konuyu pek çok bakış açısıyla değerlendirirken erkek aynı konuyu bir iki yönden irdeleyebilirler. Kadınlar bir konu üzerinde konuşmaya başlayıp olayları her şey bağlantılı hale getirebilirlerken, erkekler beyinlerindeki kategori konularından birini seçip o konu etrafında uzun saatler konuşabilirler. Kadınların tek bir konuyla başlayıp konudan konuya geçebilmeleri daha renkli bir bakış açısına sahip olduklarını göstermektedir.

Ergenlik sonrası kadınların çevrelerine karşı farkındalık duyguları daha da artıyor
Kadın iletişim esnasında karşısındaki kişinin bakışından, duruşundan ses tonundan ve beden dilinden o kişinin duygularını daha kolay anlar. Çocuğunun bir sıkıntısı olduğunda ya da eşinin iş hayatındaki başarı ve başarısızlıkları, yakın bir arkadaşının özel hayatında yaşadığı olumsuzlukları konuşmadan da içgüdüsel olarak hissedebilir. Özelikle ergenlikten sonra kadın beyninin vücut dili çözme ve konuşmadan karşısındakini anlayabilme içgüdüsü daha da gelişir.

Farklı beyin karakterleri meslek seçimleri ve hobileri etkiliyor
Kadınlarda beynin dil işlemcisi daha gelişmiş olduğu için erkeklere göre konuşmaya daha erken başlarlar. Okuma yazmayı daha iyi sökerler. Öğretmenlik, halkla ilişkiler, eğitmenlik, iletişim gibi konuşma yeteneğine dayalı mesleklere ilgileri daha fazladır.

Erkeklerin beyninde ise uzay şekil işlemcisi daha geniş yer kapladığı için matematik, üç boyutlu düşünme ve yön bulmaya daha yatkındırlar. Mimarlık, kaptanlık ve mühendislik gibi mesleklerde daha fazla erkeğin bulanmasının sebebi budur. Ayrıca erkeklerde yön ve uzak mesafeleri fark etme becerisi daha güçlüdür. Futbol, bilardo gibi oyunlarda da bu özelliklerini iyi kullanabilirler.

Bir dergi tezgahının önünde sistemleri çözüp keşfetmeye yönelik erkek beyni, bilgisayar, otomobil ya da tamir gereçlerine ilişkin dergilere yoğunlaşırken, duygusal yönü ağır basan kadın beyni aşk, güzellik ya da ebeveynlikle ilgili yayınlara yönelir.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz

Hamileliğin ilk yedi haftasında maruz kalınan soğuk ve sıcak havanın erken doğuma neden olduğu ortaya çıktı. Erken doğan bebekler ise akranlarına göre hayata yenik başlıyor.

Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, sonuçları Environmental Health Perspectives isimli bilim dergisinde yayınlanan araştırmanın detayları hakkında şu bilgileri verdi:

“Araştırma kapsamında Amerika’nın her tarafından seçilen 12 klinikteki 223 bin 375 doğum incelendi. Gebeliğin ilk 7 haftasında aşırı soğukta yaşayanların, 34. haftadan önce doğum yapma risklerinde yüzde 20 artış izlendi. Yine bu grupta 34-36. haftalarda doğum yapma riskinin yüzde 9, 37. haftada doğum yapma riskinin yüzde 3 daha fazla olduğu gözlendi.

Gebeliğin ilk 7 haftasında aşırı sıcak bölgelerde olan grupta ise 34. haftadan önce doğum yapma riskinin yüzde 11, 37. haftada doğum yapma riskinin %4 arttığı saptandı.

Tüm gebelik boyunca aşırı sıcak ortamlarda yaşayan gebelerde ise 34. haftadan önce ve 36-38. haftalar arasında doğum yapma riskinin sırasıyla yüzde 6 ve yüzde 21 oranında arttığı kaydedildi.”

İklim Değişiklikleri Erken Doğumları Artıracak

İklim değişikliğinden dolayı sıcak günlerin artacağını belirten Op. Dr. Betül Görgen, bu nedenle erken doğumların pik yapacağını söylüyor.

Op. Dr. Görgen’in verdiği bilgiye göre, 37. gebelik haftasından sonra başlayan 40. haftaya kadar olan zaman aralığındaki doğumlar “zamanında” doğum olarak tanımlanıyor. 37. gebelik haftasından önce gerçekleşen doğumlar prematüre (zamanından önce) olarak adlandırılıyor. Zamanından önce doğan bebeklerde, astım gibi akciğer hastalıklarına yakalanma, uzun dönemde fark edilecek bazı gelişimsel problemlerle karşılaşması bakımından risk taşıyor.

sinem kobal
Hava atışı Sinem Kobal’dan

Anadolu Sağlık Merkezi ve Anadolu Efes Spor Kulübü’nün meme kanserinde erken teşhisin önemine dikkat çekmek için gerçekleştirdiği “Pembe Top Sahada” projesinin bu yıl üçüncüsü gerçekleştiriliyor. Proje kapsamında Anadolu Efes ve CSKA Moskova arasında oynayacak karşılaşma pembe top ile yapılacak hava atışı ile başlayacak. 25 Ekim 2016 Salı günü oynanacak karşılaşmanın hava atışı ise projeye gönüllü olarak destek veren başarılı oyuncu Sinem Kobal tarafından yapılacak.

Her yıl 1 milyon 400 bin kadına teşhisi konan meme kanseri 8 kadından birinde görülüyor ve binlerce kadın bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor. Meme kanserinde erken teşhis ise hayat kurtarıyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nin Anadolu Efes Spor Kulübü işbirliğiyle gerçekleştirdiği Pembe Top Sahada projesi meme kanseriyle mücadeleye devam ediyor.

Tüm dünyada “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kutlanan Ekim ayında düzenlenen projenin üçüncü yılında Anadolu Efes Spor Kulübü’nün CSKA Moskova ile oynayacağı Euroleague maçı başarılı oyuncu Sinem Kobal’ın pembe topla yapacağı hava atışıyla başlayacak. Karşılaşma ise 25 Ekim tarihinde Abdi İpekçi Arena’da saat 21.00’da gerçekleşecek.


Sinem Kobal: Projede yer aldığım için mutluyum

Meme kanserinde erken tanının önemine dikkat çekmek için projeye gönüllü olarak destek veren Sinem Kobal “Pembe Top” ile objektiflerin karşısına geçti. Korel, projenin bir diğer destekçisi, ünlü fotoğrafçı Tamer Yılmaz’a poz verdi. Kobal “Meme kanserinde erken teşhisin önemine değinmek ve kadınlarda farkındalık yaratılmasında benim de bir desteğimin olması çok mutluluk verici. Kadınlar kadar erkeklerin de sesimizi duymasını ve meme kanseriyle mücadeleye destek vermelerini ayrıca önemsiyorum” dedi.

pembe top sahada

pembe top sahada

pembe top sahada